"Düşündüm de, insan kendi yaşamının yağmurlarında ıslanma fırsatını kaçırmamalı." -Charles Bukowski-

17 Temmuz 2017 Pazartesi

Mevla görelim neyler...


Başımıza gelen bir şey, bizim olmasını umduğumuzdan başka bir şey oluyorsa hiç hoşumuza gitmiyor bu. Çünkü ne olmasını umuyorsak, sadece onun hakkımızda hayırlı olduğuna inanıyoruz. Dilimizden hazır kalıp tevekkül ifadeleri dökülüyor olsa da; içimizden neyin hakkımızda iyi, neyin kötü olduğunu ‘kendi’mizden başkasının bilemeyeceğine inanıyoruz. Öyle olmasa; hâdiseleri bu kadar kesin fikirlerle karşılamaz, daha yaşandığı anda yaşanan şeyin iyiliği ya da kötülüğü hakkında bu kadar sarsılmaz kanaatlere sahip olmazdık. Başlayan bir şeyin nereye varacağına dair tam bilgi sahibi olduğumuza kani olmak için hiçbir geçerli sebebimiz, dayanağımız yok aslında. Sayısız kere bir şeylerin hakkımızda iyi olacağına ya da kötü olacağına inanmış ve sonra yanılmış olsak da, geleceğin hayatımıza ne getireceğine dair her şeyi en iyi bilen olduğumuza içten içe inanmaya devam ediyoruz. Hiçbir insanın gerçekte hâdisatın akıbetine dair bilgisi yok; bu belli, tartışması yok! Ama nedense bu kadar belli bir konuyu idrake dönüştürmeye ne niyet ediyoruz, ne de bu doğrultuda bir gayret gösteriyoruz. Mukadderat meselesinin zihinlerimizde bu kadar fazla muammalaşması, sınırlarımızı bir türlü kabullenemeyişimizden ve kendi hayatımızı kontrol etme vehminden kurtulamıyor oluşumuzdan değil mi aslında?
“Hakkın olacak işler/ Boştur gam-u teşvişler/ O hikmetini işler/ Mevla görelim neyler/ Neylerse güzel eyler” buyurmuş Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri ‘Tefvizname’sinde; keşke azıcık fikredebilsek, keşke biraz hazmedebilsek, keşke bu hakikati içimizin baş köşesine inceden nakşedebilsek! -Gökhan Özcan-