"Düşündüm de, insan kendi yaşamının yağmurlarında ıslanma fırsatını kaçırmamalı." -Charles Bukowski-

31 Aralık 2011 Cumartesi

Kulak Verin...

Eğer yeniden başlayabilseydim hayata, ikincisinde daha çok hata yapardım. Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım. Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar. Çok az şeyi ciddiyetle yapardım. Temizlik sorun olmazdı asla. Daha çok riske girerdim, seyahat ederdim daha fazla. Daha çok güneşin doğuşunu izler, daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim. Görmediğim bir çok yere giderdim. Dondurma yerdim doyasıya daha az bezelye. Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine. Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardan olurdum. Farkında mısınız bilmem? Yaşam budur zaten. An'lar sadece an'lar, sizde anı yaşayın. Hiçbir yere yanına termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan gitmeyen insanlardanım ben, yeniden başlayabilseydim, ilk baharda pabuçlarımı atardım ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayakla. Bilinmeyen yolları keşfeder, güneşin tadına varır, çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer ama işte 85 imdeyim ve biliyorum ölüyorum.

Jorge Luis Borgos

30 Aralık 2011 Cuma

Ayın En Çıplak Günü...

herkesin yaşamında çıplak günleri vardır;
savunmasız, iddiasız, direnmesiz,
gösterişsiz, öylece... yalın ve kendi halinde.
içine kimse
nin kabul edilmediği,
alınmadığı, hani o en yakınların
 bile....Buket Uzuner

29 Aralık 2011 Perşembe

...

Sabahleyin güneşin doğuşunu seyretmeyi akşamdan aklıma koyarım. Sabah olur, bir türlü yataktan kalkamam.
Geceleyin ay ışığını seyretmeye gündüzden niyetlenirim, gece olunca odamdan çıkamam. Niçin kalktığımı, niçin yattığımı bilmiyırum.
Artık güneş, ay ve yıldızlar istedikleri gibi dolaşabilirler. Çünkü ben artık ne zaman gündüz ne zaman gecedir bilemiyorum, gözüm artık hiçbir şey görmüyor...
Genç Werther'in Acıları/ Goethe

28 Aralık 2011 Çarşamba

Bir Yılı Daha Geride Bırakmak...

Bir yıl daha gelip geçiyor işte...Geçmişe dair anılar, hatıralar canlanıyor gözümde. Her yıl sanki bir o kadar daha çabuk geçiyor ya da bana öyle geliyor bilemiyorum...
Büyüdükçe,olgunlaştıkça insan zamanın kıymetini daha bir anlıyor oysa. Çocukken sanki zaman geçmek bilmezdi. Zaten ben hiç çabucak büyümek isteyenlerden de olmadım. Memnundum yani bu durumdan ama zamanı elimde tutabilseydim keşke. İstediğim zaman durdurup, istediğim zaman akışına bırakabilseydim...
Yıllar geçiyor işte ve nasıl geçtiğini anlayamadan büyüyoruz. Her yılımıza yapmak istediğimiz onca şeyi sığdırmaya çalışıyoruz. Her günümüz dolu geçsin, gezelim , okuyalım, seyahatler edelim, aşık olalım, başarılı olalım istiyoruz ve daha nicesi...Bunları yerine getirebiliyoruz, yerine getiremiyoruz orası ayrı bir mevzu ama yine de yeni bir yıla dair ne yaşarsak yaşayalım umut besliyoruz , heyecanlanıyoruz, olmasını istediklerimizi hayal ediyoruz yine defalarca ve bunları sevdiklerimizle paylaşıyoruz...

Yeni bir yıla dair yine çok umutlar besliyorum galiba bende.Sevdiklerim sağlıklı ve huzurlu olsunlar. Her yılda olduğu gibi en büyük dileğim bu tabii ki de. Kendi adıma ise bu yıla dair en büyük dileğim Erasmusu kazanıp İspanyaya gidebilmek. Hayallerimi süsleyen , düşüncesinin bile mutluluk verdiği ülkeye...Gerçekleşir mi gerçekleşmez mi bu isteğim zaman gösterecek bakalım.
Bencilce davranmamak lazım ama. Herkesin mutlu olacağı , hastalıkların, üzüntülerin , kayıpların olmadığı,; kırgınlıkların, açlıkların , savaşların, depremlerin ve terörün olmadığı bir sene olur inşallah 2012. Her şeye rağmen umutluyuz çünkü bizler !

27 Aralık 2011 Salı

Bir Gün Gerçekleşecekti...



Rüzgar ve Eylül yıllardır hayallerini kurdukları seyahatlerine çıkacaklardı. Günlerdir bu seyahat için hazırlanıyorlardı. Kanatlanıp uçma sırası onlara gelmişti sonunda. Yavaş yavaş her şey düzeliyordu hayatlarında. İstanbul'a taşınmışlar ve kendilerine yetecek kadar ufak ama bir o kadar da sevimli bir ev kiralamışlardı.
Rüzgar oldum olası dağınık yaşamayı sevdiği için odasında ne ararsanız bulurdunuz. Sanatçı ruhlu bir kişilik olduğu için de duvarlarında tablolar ve çektiği fotoğraflardan oluşan bir sergi açmıştı sanki. Renk cümbüşü hakimdi odasında.Eylül içinde çok derli toplu diyemesek te Rüzgar kadar da dağınık değildi en azından. Odasının duvarlarını en sevdiği renk olan maviye boyamıştı. Denizin ve gökyüzünün rengine...Duvarında asılı olan posterler, tablolar çok yer kaplamıyordu belki ama kitaplığı bir duvarını boydan boya kaplıyordu. Yani kısa süre içinde düzenlerini kurmuştu iki yakın dost. İkisi de iyi işlerde çalışıyor, diledikleri gibi, özgür, kendi hallerinde yaşayıp gidiyorlardı. Dostlukları yıllara dayanıyordu zaten. Üzüntülerini , sevinçlerini bu zamana kadar hep paylaşmışlar birbirlerinden gizli saklı hiçbir şeyleri olmamıştı hayatlarında. Nihayet biraz para biriktirebilmişlerdi ama bu rüzgar için pek kolay olmamıştı. Çünkü her ay neredeyse maaşının yarısını kıyafetlere harcıyordu.
Yıllardır hayalini kurdukları tatil planını yaptılar. Tüm Avrupayı dolaşacaklardı. Biletleri, çantaları, her şey hazırdı. Artık geriye sadece havaalanına gidip uçağa binmek kalmıştı. Uçakta koltuklarına yerleştiklerinde birbirlerine bakıp gülümsediler ama bir şey söylemediler. Çünkü apaçık ortadaydı her şey. Boş yere hayal kurmamışlardı. Arkadaşları zaman zaman dalga geçse de onlar hayal kurmaktan vazgeçmemişlerdi. Çünkü bir gün gerçekleşeceğini ikisi de biliyordu !...

26 Aralık 2011 Pazartesi

Beni bir gün unutacaksan , bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi boş yere mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı , özellikle de yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme...Oğuz Atay

24 Aralık 2011 Cumartesi

Sadece İçinizden Geldiği Gibi Yaşayın...

Kişisel gelişim kitaplarını okumayı oldum olası sevmem ben. Hep başlarım okumaya , biraz okuduktan sonra hiçbir faydası yok bana deyip koyarım kitaplığımın en arka köşesine...
Okurken aslında ne de güzel şeyler yazıyor diye düşünürüm. Hayallerinin peşinden git , istediğin ve sevdiğin mesleği yap , sevdiğin bölümde oku , şöyle ol böyle ol. Hiç inandırıcı gelmez bunlar bana. Tabi bir tarafım inanmak ister . Hayallerinin peşinden gitmeyi, sevdiği bölümde okumayı , sevdiği mesleği icra etmeyi kim istemez bu devirde.
Ama bunları uygulamak o kadar da basit olmuyor işte. Ya çok paran olacak ki bunları yapmayı göze alabilesin ya da paran olmasa bile arkanda ailenin büyük bir desteği olacak ya da gerçekten çok yetenekli olacaksın ki kendini gösterebilesin , zirveye ulaşabilesin.


Çekip gitmek , ben şunu yapmak bunu yapmak istiyorum deyip özgür bir şekilde karar verebilmekte hiç kolay değildir oysa. Sevdiğini , dostlarını , yakınlarını kaybettiğinde de hiç bir şey olmamış gibi hayata kaldığın yerden devam etmekte kolay değildir.. Ya da insan başına ne gelirse gelsin her zaman gülemez, çok mutluymuş gibi davranamaz ya da nebilyim her zaman pozitif yaklaşamaz olaylara...
Amacım karamsar olmak değil ama biraz daha gerçekçi yaklaşmak gerekiyor bence olaylara O yüzden mutlu olun, acı çekin, ağlayın, mutsuz olun , pozitif olun, iyimser olun , kötümser olun ama kendi içinizden ne yapmak geliyorsa nasıl yaşamak istiyorsanız öyle yaşayın. Yoksa nasıl yaşamamız gerektiği konusunda kişisel gelişim kitaplarının tavsiyelerine ihtiyacımız yok bence...

22 Aralık 2011 Perşembe

Biraz da farkındalık...



En son ne zaman güvercinlere yem attınız , yaşlı bir çifte gülümsediniz , hiç tanımadığınız birine gülümseyip merhaba dediniz mi ya da durup bir sokak çalgıcısını dinlediniz mi  ya da nebiliyim bir çocukla bütün gün boyunca yaşınıza başınıza bakmadan doyasıya oynadığınız oldu mu son günlerde...Yağmurun , karın , rüzgarın tadını çıkardınız mı , sevdiklerinize onları ne kadar çok sevdiğinizi söylediniz mi...Kuşları , çiçekleri , böcekleri öylesine durup izlediğiniz oldu mu , kar kristallerinin hayret verici şekillerini , yağmurun yaprakların üzerinde bıraktığı su damlacıklarını fark ettiniz mi ?
Herkes hayat telaşesi içinde kendisini öyle bir koşuşturmacaya kaptırmış ki yanıbaşındaki güzelliklerin , mutlulukların , küçük ama önemli ayrıntıların farkında değiller...
Bir an bu hızlı koşuşturmacamızdan vazgeçelim ve bu ve daha nice güzelliklerin farkına varalım...Mutluluk kırıntılarını biriktirelim yüreğimizde. Eminim bu farkındalığımız artınca hayat nice güzelliklerini daha da fazla sunmaya başlayacak bizlere...

20 Aralık 2011 Salı

Amelie...

Hava kararmaya yüz tutmuşken Ankara'nın buz gibi soğuğunda Konur sokak'tan Karanfil sokağa geçiyorum. Elimde bir sıcak çikolata ve onu yudumluyorum ara ara. Kulağımda da bu soundtrack. Melodiler dans ettikçe insanlar daha bir kalabalıklaşıyor ve kayboluyorum içlerinde... Ama bu müzik içimi öylesine bir huzur ve yaşama sevinciyle dolduruyor ki kalabalığı önemsemiyorum bile. Tekrar tekrar bu şarkıyı dinlerken buluyorum kendimi her seferinde...Hissederek , yaşayarak...

Ah Ben...


Dünyanın bir ucuna yerleşip , kendime ait bir dünya kursam. Mesela küçük bir ev kiralayıp, orayı kendi zevkime göre dekore etsem...Okuyamadığım kitapları okusam , sevdiğim müzikleri tekrar tekrar dinlesem , güneşin batmaya hazır olduğu esintili bir akşam üzeri vanilya ve çikolata kokan sokaklarda aylak aylak dolaşsam ve Jorge Luis Bargos'un da dediği gibi ilk baharda pabuçlarımı atsam ve sonbahar bitene kadar yürüsem çıplak ayakla...

19 Aralık 2011 Pazartesi

Sevgiyi En Çok Zaman Anlıyor

Mutluluk , Sevgi, Gösteriş , Zenginlik, Bilgi gibi insanlara özgü tüm duygu ve değerler,küçük bir adada, birlikte yaşıyorlardı.Adada bir gün büyük bir tehlike oluştu.
Kısa bir süre sonra ada batacak, sulara gömülecekti. Tüm yaşayanlara, kendilerine bir sandal bulup, adayı terk etmeleri duyurusu yapıldı.İçlerinden biri dışında tüm duygular, kendilerine birer sandal buldular ve adadan ayrıldılar.Adayı terk etmeyen o tek duygu,Sevgi'ydi. Ada tümüyle sularla kaplanıncaya değin Sevgi yerinden kıpırdamadı.Ada sulara gömüldükten sonra ancak, yardım çağrısında bulundu.
Sevgi'nin çağrısını ilk kez, Zenginlik duydu. Zenginlik hemen sandalını yaklaştırdı ve Sevgi'ye , kendisi için ne yapabileceğini sordu.
"Beni de alır mısın yanına?" dedi Sevgi. Zenginlik özür diledi:
"Kusura bakma, Sevgi" dedi."Sandalımda o denli çok altın ve gümüş var ki...Seni alabileceğim hiç boş yerim yok."
Sevgi bu kez,Gösteriş'e sordu;
"Sen kurtarabilirmisin beni,Gösteriş?" dedi.Gösteriş;Sevgi'yi tepeden tırnağa süzdü:
"Kusura bakma alamam, seni"dedi."Her tarafın sırılsıklam...Sandalımı berbat edersin..."
Biraz öteden Üzüntü geçiyordu.Sevgi bu kez,Üzüntü'ye yalvardı:
"Ne olur, Üzüntü...Sen kurtarsana beni..."
Üzüntü başını iki yana salladı:
"O kadar üzgünüm ki" dedi."Kimseyi istemiyorum yanımda...Kendi başıma yalnız kalmak istiyorum."
Sevgi'nin gözü, biraz ilerideki Mutluluk'a takıldı:
"Mutlukuk, Mutluluk diye sevinçle seslendi."Lütfen sen kurtarır mısın beni?"
Mutluluk öylesine kendiyle doluydu ki, Sevgi'nin çağrısının ayırdında bile olamadı.Tam o anda bir ses duyuldu:
"Bana gel, ben kurtarırım seni" dedi bu ses.
Sesin sahibi, yaşlı bir kişiydi.Sevgi, yaşlı kişinin bu yaklaşımından öylesine mutlandı ki, ona adını bile sormayı akıl edemedi.
Yaşlı kişi sandalıyla yaklaştı ve Sevgi'yi yanına alarak onu, adayla birlikte sulara gömülmekten kurtardı. Sonra da karaya getirdi, bir şey söylemeden uzaklaştı, gözden kayboldu.
Sevgi karada, Bilgi adında bir başka yaşlı kişiyle karşılaştı ve ona, kendisini kurtaran yaşlı kişinin adını bilip bilmediğini sordu.
"Ha, onun adı mı?" dedi Bilgi."Onun adı Zaman'dır."
Sevgi merakla sordu :"Ondan başka hiç kimse bana yardım etmedi,beni kurtarmadı"dedi."Söyler misin, lütfen...Zaman neden kurtardı beni?"
Bilgi anlamlı bir biçimde gülümsedi;
"Çünkü, senin ne denli büyük olduğunu ancak o anlayabilecek olgunluktadır da ondan..."dedi."Sevgi'nin ne denli yüce olduğunu ancak Zaman anlayabilir, çünkü..."
Ve sonrada, Sevgi'yi tanımaları gerektiği biçimde tanıyamayan herkesin kulağına küpe olabilecek değerdeki şu sözleri fısıldadı:
"Gerçek Sevgi'nin yüceliğini öğrenmek anlamak istiyorsanız, siz de, hemen Zaman'a başvurun...Zaman geçip gitmeden...Zaman kaybolmadan..."
Başken Ünv.Kültür Yayını Eylül / 2011

Biraz hayal kursam " Ayvalık ve Ben "


Açık pembe tonlarında dizimin hafif üstünde bir elbise ve onun üstüne de ince kahverengiye yakın bir hırka giymiş olsam ve şirin babetlerimle Ayvalığın o taşlı dar sokaklarında yorulurcasına akşama kadar yürüsem.Mevsimlerden sonbahar olsa...Kulağımda en sevdiğim şarkının melodileri ve kafamda binbir türlü düşünceyle nereye varacağını bilmediğim yollara kaptırsam kendimi. Deniz kokusunu , balık kokusunu içime çeke çeke , hafif üşüyerek , hafif çekinerek tek başıma iç sesimin beni sürüklediği yerlere gitsem...Maviye boyanmış, iki katlı , pencereleri çiçeklerle çevrilmiş o sevimli evi her gördüğümde o evde ben oturmalıydım düşüncesi aklıma gelse binince kez...Dostlarımı , ailemi ne kadar çok özlediğim aklıma gelse de yine de özgürlüğümün tadını çıkarsam  doyasıya. Daha sonra karnım acıkınca ara sokaklardan birindeki balık restaurantlarından birinde karnımı doyursam. Güneşin batışını izleyip , yakamozun keyfini çıkarsam. Fotoğraf çeksem bol bol.
Bir anda olsa büyümenin , yaşamın getirdiği sıkıntıları unutsam ve hayallerimle yirmi yıla sığdırdığım mutlu anılarımla ve daha nice yapmak istediklerimin düşüncesiyle başbaşa kalsam...

18 Aralık 2011 Pazar

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca , bütün benliğinle çünkü acılarda sevinçler gibi olgunlaştırır insanı...Ataol Behramoğlu

Yaşamak Güzel Şey Doğrusu...

Yaşamak güzel şey doğrusu
Üstelik hava da güzelse
Hele gücün kuvvetin yerindeyse
Elin ekmek tutmuşsa bir de
Hele tertemizse gönlün
Hele kar gibiyse alnın
Yni kendiden korkmuyorsan
Kimseden korkmuyorsan dünyada
İyi günler bekliyorsan hele
İyi günlere inanıyorsan
Üstelik hava da güzelse
Yaşamak güzel şey
Çok güzel şey doğrusu
Melih Cevdet Anday

Paulo Coelho' dan...

Bazı şeylerin gitmesine izin vermek işte bu nedenle çok önemlidir.Onları serbest bırakmak, gevşek olanı kesmek,insanların, hiç kimsenin işaretli kağıtlarla oynamadığını anlaması gerekiyor.Bazen kazanırız ve bazen de kaybederiz.Hiçbir şeyi geri almayı bekleme, yaptıkların için takdir edilmeyi bekleme, ne kadar zeki olduğunun keşfedilmesini bekleme ya da aşkının anlaşılmasını...Daireyi tamamla , gururlu,yetersiz ya da kibirli olduğun için değil.Sadece artık onun senin yaşamında yeri olmadığı için.Kpıyı kapat,plağı değiştir; evi temizle,tozdan kurtul.Geçmişte olduğun kişiyi bırak ve şu anda kimsen o ol !...