"Düşündüm de, insan kendi yaşamının yağmurlarında ıslanma fırsatını kaçırmamalı." -Charles Bukowski-

1 Ocak 2012 Pazar

Sadece Yazmak...İçten ve Öylesine...

Yazmak bir tutku derlerdi de inanmazdım. Yavaş yavaş ben de inanmaya başlıyorum buna. Keşke daha güzel ve daha anlamlı yazabilseydim, akıp gitseydi kalemimden tüm anlatmak istediklerim...
Yazdıklarım çoğu insana ulaşsaydı. Dersler , anlamlar çıkarsalardı ve hayatlarına bir yön verebilselerdi yazılarımı okuduklarında. Ne kadar büyük bir mutluluk kaynağı olurdu benim için.. Ama yazarlık öyle hafife alınacak bir meslek değil tabiki de. Her önüne gelen yazar olamaz bu devirde. Ciddi bir çalışmayı, özeni, araştırmayı ve bol bol okumayı gerektiren bir meslek. Yetenek te yadsınamaz tabi.

Benim amacım da yazarlık yapmak ya da yazarlığa soyunmak değil zaten. İçimden geçenleri, söyleyip isteyipte söyleyemediklerimi, kırgınlıklarımı, acılarımı, sevinçlerimi, başarılarımı, yeri geldiğinde başarısızlıklarımı korkusuzca, çekinmeden, kim ne düşünür diye umursamadan bir nevi kendi kendimle paylaşabilmek, kendime dönük bir uğraş sadece. Bir rahatlama yöntemi belki de.
Kalabalık ortamlardan uzaklaşıp, kapımı kapayıp kabuğuma çekildiğimde anlatabilmek, yazabilmek doyasıya...
Keşkelerimle ve geleceğe dair umutlarım ve planlarımla, kitaplarımla baş başa kalabilmek. Bazen insan yalnız kalmak, kendi kendini sorgulamak ihtiyacını duyuyor. Hissedilenlerin, duyguların, bazı zamanlarda en yakınlarımıza bile anlatamadıklarımızı yazabilmek istiyor.
Yazdıkça hafifliyor insan. En yakın arkadaşıyla dertleştikten sonraki gibi oluyor. Mutlu, rahatlamış ve geleceğe umutla bakan, geçmişiyle korkusuzca yüzleşebilen...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder